26 Mart 2009 Perşembe

WELLCOME TO MY GUDUBET WORLD

Bundan yaklaşık üç ay önce Bayhan’la planlarımızı yaparken, Mart ayının bugünlerinde Sydney limanınında Opera binası manzaralı bir cafede çayımızı yudumluyor olacağımızı düşünüyorduk... Ama hayat her zaman insana istediğini vermiyor işte.. Sydney yerine nerdeyse iki gün süren sıkıntılı bir sürecin sonunda dünyanın Sydney kadar güzel bir başka yeri olan Trabzon’a vardık..

Neyse, ben en başından başlıyım.. Herşey Öykü’yle başladı.. Şimdi biz Bayhan’la, fikir kimden çıktı bilmiyorum Avustralya’ya gitmeye karar verince vize işlerimizi halletsin diye aracı firmadaki Öykü’ye pasaport ve diğer belgelerimizi gönderdik.. Biz Libya’da yaşadığımız için böyle bir tercih yaptık.. Veee şansızlıkla sinsilesi böylece başlamış oldu... “wellcome to the gudubet world of murat” demek istiyorum Bayhan’a..

İlk talihsizlik, benim beklediğim gibi Avustralya’nın vize vememesiyle başladı. Daha önceden Hollanda’dan ve İngiltere’den vize başvuruma red cevabı almış biri olarak benim için çok bir sürpriz olmadı tabi..

(Vize Red Cevabı aldıktan sonra çekilen resimde, görüldüğü gibi boynum bükük) Bayhan’da daha önceden Amerika dahil bir sürü yerde bulunmuş biri olarak tabi vize verilmemiş olmasını anlamakta güçlük çekti ilk başlarda..

Tabi hayatta gudubetliklerin ve problemlerin peşini bırakmamış biriyseniz benim gibi, hayatta pes etmemeyi de öğrenirsiniz.. Bende internetten küçük bir araştırma yaparak bu vize durumuna itiraz eden bir e-maili amerikan başkanı ve avustralya büyükelçisi dahil herkese gönderdim.. Yok Amerikan başkanına gödermedim sanırım.. Tabi Avustralya’nın vize red mektubunda “sizin yeterli yurt dışı deneyiminiz yok” veya “işiniz pek güven telkin etmiyor” gibi saçma mazeretler gösterilmiş olması işimi kolaylaştırdı.. Neyse, uzatmayalım, konsolosluktan yetkili bir kişinin özür dilemesede, vize konusunda yardımcı olabileceğini söyleyen ve tekrar başvuru yapmamızı isteyen cevabı üzerine izinde görüşmek üzere bize ranedevu verdi.. Ve biz de Avustralya hayallerimizi daha sonraki tarihe erteleyip, izinimizi Türkiye’de geçirmeye karar verdik..

Ama tabiki, şanssızlıklar yakamızı bırakmamaya devam etti.. Öncelike 18 mart olan izin başlangıç tarihimiz pasaportumuzda çıkan problem nedeniyle 19 marta ertelenmek zorunda kaldı.. Tabi şirketteki diğer bazı arkadaşlar izine giderken neden bizim gidemediğimize anlam veremeyen Bayhan benim gudubetliğimin etkisine kapıldığının henüz farkında değil.. Elimizde bavullarla işe gelip sonra aynı bavullarla eve geri dönmenin can sıkıcılığını en son Trabzon’da sanırım Adana maçıydı yenilip staddan eve boyu bükük döndüğüm zaman yaşamıştım.

Efendim dedim ya pes etmicez diye, kavgamızı ettik, gürültü çıkardık, az daha işimden de oluyordum bu arada, biletimizi ve pasaportlarımızı ayarlattırdık ve 19 marta izin için yola çıktık..

Gudubetlik yapıştı bi kere yakamıza.. Havaalanına bi gittik uçak rötar yapmış bir saat.. Haydaa diyoruz, napalım olur böyle şeyler diyoruz.. Bekliyoruz, biniyoruz uçağımıza.. Uçağa binerken pilota takılıyor gözümüz, okuduğu şeyin “uçağın kullanma kılavuzu” gibi durması bizi biraz işkillendirsede fazla üzerinde durmuyoruz.. Yine her zamanki gibi uçakta telefonu kapatmanın, telefonun açık olduğunu hosteslere çaktırmamak olduğunu sanan araplarla beraber bir Türkiye yolculuğuna daha başlıyoruz.. Ama inişte pilotun drift yapmasıyla gudubetliğin nefesini tekrar ensemizde hissediyoruz.. Yani uçak yan döndüğünde camdan pistin artık bitmiş olduğunu görünce, pilotun yolculuğun başında okuduğunun kullanma kılavuzu olduğu kanaatim kuvvetlendi..

Uçaktan sağ salim çıktıktan sonra pasaport sırasında çıkan kavgayla “memlekete hoşgeldin” diyoruz kendi kendimize ve gudubetliklerin de henüz son bulmadığını görmüş oluyoruz.. Kavga tipik bir türk kavgası bu arada.. Pasaport kuyruğunda ön sıraya çaktırmadan (!) kaynak yapan arkadaşa (bu tip durumlarda kendini görünmez sanmak acaba sadece biz Türklere mi has bir durum) “kardeşim sırana geçermisin” diye tepki gösteren vatandaşa, görünmez olmadığı gerçeğiyle yüzleşmesinden olsa gerek “sen bana nası kardeşim dersin lan!” diye agresif tepki gösteren ve daha sonrasında diğer duyarlı vatandaşların katılımıyla kollektif bir yapı alan bir Türk kavgası diyebiliriz.. İşin sonunda Havaalanı güvenlik biriminin olayın çözümü olarak bu agresif kendini görünmez sanan arkadaşı çaktırmadan sıranın en önünden pasaporttan geçirerek çözmesi ise yine sanırım Türk usulü bir ironi olsa gerek..

Bayhan’la ben zaten Tripoli’den gaç kalkan uçak nedeniyle acaba Trabzon uçağını kaçırcakmıyız stresi içindeyiz.. Pasaporttan geçtikten sonra koşa koşa Usain Bolt edasıyla iç hatlara geçiyoruz, Trabzon uçağı körükte ama kapıdaki bayanın “ee, sizi bekledik gelmediniz, biz de kapattık kapıları.. sabah gidersiniz artık” cevabı bizi karşılıyor.. “ama uçak burda, açsanız kapıyı girsek içeri hemen” gibi mızmızlanmamız da işe yaramıyor ve Bakırköy’deki havaalanıyla anlaşmalı Hotel’in yolunu tutuyoruz.. Hotel’de bizle beraber gelen Özbek turistlerin çıkardığı kavga ve bavullarımız aktarmalı olduğu için elbiselerimizle yatmak zorunda kalışımız gibi gudubetliklere artık tepki vermez bir hale geliyoruz.. Gudubet bir yaşam sürmenin en büyük riski işte budur.. Olayı kabullenmek..

Sabah oluyor efendim, yeni bir gün.. Havaalanına gidiliyor ve uçağa yetişiliyor, Trabzon’a sağ salim iniyoruz.. Hava açık ve güneşli.. Bizi dış hat gelen yolcu kısmından içeri alıyorlar.. Sadece Bayhan ve ben varız bu bölümde.. Yolcuları bekleyen kalabalık ise Annem, Babam ve Anneannemden ibaret.. Birbirimizi kalabalık içinde bulmamız zor olmuyor tabi bu durumda.. Bavul bölümünde Bayhan’la ben bavullarımızı beklemeye başladık.. Fazla sürmeyen bir bekleyişin ardından çalışan karoselde (bavulları taşıyan bant) iki adet bavul belirdi.. Eh-yine bu bavul kalabalığında bavullarımızı tanımamız zor olmadı..

(gelen bavul kalabalığı içinde benim bavulumu hemen görebiliyorum)

Bavullarımızı da aldıktan sonra Bayhan, Abi’siyle bende bizim aile eşrafıyla evin yolunu tuttuk.. Salı günü Ankara’ya doğru ayrı bir gudubet yolculuğa başlayacağız kısmetse Bayhan’la, ve Avustralya konsolosluğuyla görüşmemizi yapacağız.. Bizi takip etmeye devam edin.. Gudubetlikten uzak günler dilerim..

Murat T.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Murat'ın da mutluluğu gözlerinden okunmakta...


Aşağıda bahsi geçen durum karşısında Bayhan'ın tepkisi.


Ve görüldüğü üzere Bayhan saçlarını kestirmiş ve yolculuğa çoktan hazır...

Pasaportlar gittiiiiii............


Pasaportlarımız bizden önce gezmeye başladı. Murat'ın niyetlenip de gidemediği Londra'yı ondan önce pasaportu gördü. :)

2 Şubat 2009 Pazartesi

Sydney yolcuları birarada...

Diğer Sydney yolcusu.

Sydney yolcusu.